20 Temmuz 2010 Salı

St James Park'da Bir Gün

Eğer David Ginola, Les Ferdinand, Kevin Keegan, Sir Bobby Robson ve Alan Shearer sizin için önemli isimlerse, St James Park Stadının nerede olduğunu biliyorsunuz demektir. İngiltere'nin kuzeyine işiniz düşer ise St James Park'ın sadece yerini bilmekle yetinmek zorunda değilsiniz; oldukça mantıklı ücretler karşılığında stad turuna katılabilir, siyah beyazlıların soyunma odasını görebilir, Shearer'ın locası gezip, yedek klübesinde oturabilirsiniz. Hele stadı gezdiğiniz akşam bir de maç varsa, ziyaretinizi Premier Ligi izlemiş bir futbol hacısı olarak tamamlayabilirsiniz.


Şu aralar oldukça çalkantılı dönemler geçiren Newcastle United'in stadı olan St James Park Stadı İngiltere'deki sayılı stadlar arasında. Stad sadece bir spor kompleksi olmaktan çok öte. Newcastle United FC müzesinin önünden tura başladığınızda bunu hemen anlıyorsunuz. Müzeden içeriye doğru giriş yaptığınızda konferans merkezine geliyorsunuz; zira St James Park aynı zamanda konferans merkezi olarak da hizmet veriyor. Elbette oturum salonlarına Newcastle efsanelerinin isimleri verilmiş durumda. Asansörlerle yukarıya çıktığınızda, senelik kirası altı sıfırlı rakamları bulan localar çıkıyor karşınıza. Localar lüks bir oturma odası olarak dizayn edilmiş. Güzel bir barınız, SKY SPORTS kanalının sürekli açık olduğu dev ekran bir televizyonunuz ve camekanlar arkasında kendi mini tribününüz var. Eğer locanız var ise stada arabanızla gelip, özel asansöre yine arabanızla (!) binip, locanız yanında arabanızdan inip, aracınızı vale parking’e bırakabiliyorsunuz. Tura katılaların yoğun isteği genelde Alan Shearer’ın locasını görmek oluyor. Loca gezilirken aslında locanın Shearer değil, Shearer’ın yakınları tarafından kullanıldığını, Shearer’ın, maçı kale arkası bölümünde taraftarlarla birlikte izlediğini öğreniyorsunuz.



Gezi stadın çatı katı sayılabilecek balo salonu ile devam ediyor. Gerek klübün başarıları gerekse yılbaşı kutlaması tarzı tüm eğlenceler bu mekanda yapılıyor. Balo salonunda yaşanan bir kaç önemli olayı dinledikten sonra gezinin sabırsızlıkla beklediğiniz anı gelip çatıyor; soyunma odaları! Rehberiniz eşliğinde soyunma odalarına indiğinizde karşınıza çıkan ilk odalar hakemlere ve doping testine ayrılan odalar oluyor. Hemen yanda misafir takıma ayrılmış –görece mütevazi- bir oda var. Koridorun solundan ise Newcastle’lı oyuncuların soyunma odasına giriyorsunuz. Odada her futbolcuya ayrılmış özel bir alan var; formaları maç günü sabahtan buraya asılyor. Kısacası tura maç günü katıldığınız takdirde istediğiniz futbolcunun maç günü giyeceği forma ile fotoğraf çektirme şansınız var. Soyunma odasında dikkat çeken diğer şeyler ise iki adet beyaz tahta. Tahtaların ufak olanında o günkü şanslı ilk onbirin isim listesi var. Diğer tahtada ise takımın yayılışı ve taktik anlayışına dair bilgiler bulunuyor.

Soyunma odalarından çıkıp, koridorun geldiğiniz noktasına geri dönüp, bu sefer futbolcuların çıkışından yeşil sahaya çıkıyorsunuz. Sağınızda ev sahibi takımın yedek klübesi, solunuza misafir takımınki bulunuyor. Gerek çimlerde gerekse teknik direktör koltuğunda fotoğraf çektirdikten sonra basın toplantılarının verildiği salona geçiyorsunuz. Bu salonun da olmazsa olmazı imza seromonisi; arkanıza sponsorların olduğu panoyu alıp, boş mukaveleye imza attıktan sonra sertifikalı bir Newcastle taraftarı haline geliyorsunuz. Sir Bobby Robson’un heykelinin olduğu çıkıştan çıkıp turunuzu tamamladığınızda henüz gün ortası olmasına rağmen, akşamki maçtan başka bir şey düşünemez hale geliyorsunuz.


Maç saati yaklaştığında stadın etrafı tam bir şenlik alanına dönüşüyor. Cebi kabarık “The Toon” taraftarları stadın nehir tarafındaki Shearer’s Pub’da demlenirken, cefekar taraftarlar stadın hemen karşısındaki The Strawberry’de maça konsantre oluyorlar. Siz elbette her ikisine de uğrayıp, maç atmosferine girmeye başlıyorsunuz. Ufak bir hatırlatma; aşağı yukarı herkesin bildiği gibi İngiltere’de trafik bize göre ters taraftan akıyor. Normalde bunu kolaylıkla aklınızda tutabilmenize rağmen gerek maç heyecanı gerekse bünyedeki alkolün etkisi ile belleğinizde kısa süreli unutkanlıklara yol açabiliyor. Shearer’s Pub’dan çıkıp The Strawberry’e giderken (yada tam tersi durumda) hangi ülkede olduğunuzu unutmamaya çalışın, yoksa pahalı bir Porshe’un altında kalmanız oldukça mümkün (elbette ki yazarın başına böyle bir durum gelmedi (!) ).

Maçın başlamasına yaklaşık iki buçuk üç saat kala kapılar açılmaya başlıyor. Kapıdaki kuyruklara bakıp “İngiliz taraftarlar maça hep son dakika gelmezler miydi?” diye şaşırıp içeri giriyorsunuz. İçeri girdiğinizde neden tribünleri son dakikalara kadar boş olduğunu anlıyorsunuz. Stadın içersinde aldığınız biletin klasmanına göre değişiklik gösteren “tesisler” var. Bu tesis en ucuz bilet klasmanı için hamburger satan bir araba olabildiği gibi, daha üst sınıflara yönelik lüks bir restaurant da olabiliyor. “Maç köftesi yenmeden maç izlenmez!” diye düşünerek yiyecek birşeyler alıp, biranızı yudumlarken SKY SPORT’dan günün maçlarının özetlerini izliyorsunuz. Elbette her yer bahis oynayabileceğiniz elektronik makineler ile dolu. Dolayısıyla maç başlayana kadar olan çoşku tribünlerde değil, tribünlerin içindeki dışarıdan gözükmeyen publarda yaşanıyor. Başlama vuruşuna az bir süre kala tribündeki yerinizi alıyorsunuz. Aklınızdan numaranız dışında bir yere oturmak sakın geçmesin; böyle bir davranış sonrası sabah gezi esnasında dahil olduğunuz Newcastle United camiasından afaroz edilmeniz kaçınılmaz! Paşa paşa bilet numaranıza göre yer alıp olturduktan sonra maç başlıyor. Artık siz de televizyondan hayranlıkla izlediğiniz kalabalığın bir parçasısınız. Yapılan her güzel hareket sonrası doğma büyüme Newcastle Upon Tyne’lı gibi “WOOOW” demek, hakemin cinsel tercihini ingilizce sorgulamak serbest. Yasak olan tek şey ayakta durmak. Eğer Türk genlerinize yenik düşüp en ufak bir heyecanda ayağa fırlarsanız bir süre sonra arkanızda oturanlar sizi kibarca “sit down your f.cking seat” diyerek, ingiliz beyefendiliğinden taviz vermeden ikaz ediyorlar. Gerekli ikazları aldıktan sonra deplasmanda olduğunuzu hatırlayıp, kendinizi sakinleştirip, maçı izlemeye devam ediyorsunuz.

Elbette kimin kazanıp kimin kaybettiği sizi o kadar da ilgilendirmiyor. O akşamki tatmini garanti bilet sahiplerinin başında siz geliyorsunuz. Hele karşılıklı bir kaç gol olursa –ki yazarın maçı izlemeye gittiği dönemde Newcastle United’a gol atamayan takım yoktu- seyir zevkiniz tavan yapmış şekilde stadı terk ediyorsunuz.

1 yorum:

  1. Bakıyorum babanın futbol ilgisi
    sana fazlasıyla geçmiş.

    Vartox..

    YanıtlaSil